top of page
24.jpg

           Ha ırkçılık, ha cinsiyetçilik... İkisi de aynı kapıya çıkar: Faşizm.

           Edebiyat ürünlerindeki başkarakterlerle filmlerdeki başrol

oyuncularının hemen hepsinin de erkek oluşu; erkek faşizminin

dışavurumlarından başka bir şey değildir.

            Eğer kadının dişiliği, kişiliğinin önüne konuyorsa bu,

koyanda kişilik sorunu bulunduğunu kanıtlar.  

            Bilim dünyası, zekâda erkekle kadın arasında fark olmadığını kanıtladı.

Öyleyse erkeğin kadına egemenliği, ancak kaba kuvvet avantajının sonucu olabilir.

            Dünya Kadın Hakları Günü bile erkek faşizminin varlığını kanıtlar.

Değilse bir de Dünya Erkek Hakları Günü olması gerekirdi.   

            Prometheus, tanrıların kurduğu düzene başkaldırdığı için zincire

vurulmuştu. Kadınsa erkek egemenliğine yeterince başkaldır(a)madığı için. 

            Bir anneye, çocuklarının gözleri önünde bile şiddet uygulayabilmesi,

erkeğin Hitler faşizmini bile aratması demektir.

            Eğer Tolstoy, Nietzsche, Dostoyevski gibi dâhiler dahi “erkek egemen

bakış”ın tutsağı olabilmişlerse, sorun sanıldığından da büyük demektir.

            Dijital devrim başladığına göre gelecek, bileği güçlü Herküllerin değil;

beyni güçlü İskenderiyeli Hypatiaların olacak.

Bülent Ecevit’in çıkardığı ARAYIŞ dergisinden sonra 12 Eylül rejimine karşı bayrak açan ikinci dergiyi; Halka ve Demokrasiye SÖZCÜ’yü çıkardı. Oradaki yazıları yüzünden Kenan Evren’le Turgut Özal’ın açtığı davalar sonunda toplam 36 ay hapis cezası aldı.

Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık yapmış liderlerle çalıştı. Siyasi danışmanlıklar yaptı.

Ama daha sonra o dünyadan bir kaçtı, pîr kaçtı... Şimdilerde kitaplarını yazıyor, eğitici stand-up’lar ve talk show’lar yapıyor. Ama sadece çocuklar için...

Yaşasın çocuklar!.. İyi ki varlar.

bottom of page